Yenikışla Köyü Öğretmeni 1974-1982..
1974 yılında geldim Yenikışla köyüne. Benden önce 5 yıl süreyle Mersinli
Hayri Aydoğan diye arı Yörük bir arkadaş görev yapmış köyde. Köylü ile o kadar haşır
neşir olmuş ki haddinden fazla. Benim işimin zor olduğunu anladım. Ama biraz kolaylığım
Serikli ve Yörük kökenli birisi olmam. Çünkü Yenikışla Köyü de yaşam olarak Yörük kökenli
idi. Bende orada 8 yıl görev yaptım. Artık o köylü birisi oldum. Hatta Kumluca da beni
herkes Yenikışla köylüsü bilirdi.
O köyde o kadar çok anım var ki hangisini yazsam bir hikâye olur. Ben Sadece hiç
aklımdan çıkmayan bir tanesini kısaca yazmak istiyorum.
Okul hemen bir sırtın tepesinde idi. Okul bahçesi çok düz bir arazi değildi. Batı tarafına bakan tarafta çalılık bir alan vardı. Dereköy mahallesi tarafına giden yol açılınca bir üçgen halini aldı. Burayı okul bahçesine katıp oraya b ir şeyler dikerek hem okul masraflarını karşılamak hem de çocukların tarım derslerini burada uygulamalı yapmaktı hedef. Ama yan taraftaki arazi sahiplerinin şikâyeti olsa gerek orman muhafaza memurları engellemeye çalışıyorlardı. Köylü ile diyalogum çok iyi olduğu için köylüler hep bana destek oluyorlardı.
Bir gün tam derse girdim çocuklarla haşır neşir oldum. Baktım Öğrencilerden birisi ödevini yapmamış. Çok sinirlendim. O anda Muhtar Osman Gökçe geldi. “Hocam ormancılar geldi ne yapacağız” dedi. Bende o sinirle ne bileyim ben, bağlayın ağaca dedim. Öylesine…
Biraz sonra teneffüs zamanı dışarı çıkınca birde baktım ki Köylüler Ormancıları sırt sırta
ağaca bağlamışlar. Hemen çözdürdüm ve ormancılara oradan ayrılmalarını söyledim.
Yenikışla ve Çayiçi Köyleri İdari Yönden Kumluca, Orman yönünden Finike ye bağlı idi.
gidip Finike de bulunan Aykırıçay Orman Bölge Şefi İlyas Çetin Beye Şikâyet etmişler.
Birkaç gün sonra Hocam seni İlyas Bey telefona çağırıyor dediler. O zamanda köylerde
telefon yok. Yenikışla Çayiçi sınırında Hasan seniri mevkiinde Yaklaşık 4 km. mesafede
Orman teşkilatına ait bir şantiye var orada seyyar çekilmiş bir telefon var. Oraya gittim.
İlyas Bey sinirli bir şekilde “sen ne yapmak istiyorsun” diye bağırdı. Dedim önce beni iyice
bir dinle ondan sonra karar ver dedim. Olayı yukarıdaki gibi anlattım. Sonunda da ben
şahsıma değil bu küçük yavruların yetişmesi için devlet adına yapıyorum. Ben yapmasam
orası pek yakında şahıslara ait arazi olacak. Dedim.
İlyas Bey hiçbir şey söylemedi ve aramızda şöyle bir konuşma geçti.
– Sen bu yeri dikenli tel ile kaç günde çevirebilirsin.
– Bir haftada çevirebilirim.
– O zaman Domuzlu tepesinde Dikenli tel ve direkler var onlardan al ve o yeri çevir
ben onbeş gün sonra geleceğim. Dedi.
Yukarıda da belirttiğim gibi Köylüler ile diyalogum çok iyiydi. Köylülere durumu ilettim
ve hemen koyulduk işe 3-4 günde yerin etrafını çevirdik. Tabii malzemeleri araçlarla değil
eşeklerle taşıyorduk. Bazılarını köylülerimiz sırtında taşıyordu. Çalışmalarımız şimdiki
imkânlar olmadığı için çok zor şartlar altında geçiyordu.
İlyas Bey dediği gibi onbeş gün sonra geldi. Yeri görünce benim haklılığımı bir daha
tescil etmiş oldu. Köylünün bu çalışmasını da takdirle karşılayarak Okul çevresinde bulunan
ve büyük fırtınalarda yıkılma tehlikesi olan birkaç çam ağacını damgaladı. “Hocam Bunları
kesin ve okulun ihtiyacı olanı kullanın fazlasını satıp okulun diğer ihtiyaçlarında kullanın”
dedi. Bizde o ağaçları kesip okulun ihtiyaçlarında kullandık.
Artık bahçe tamamdı ama içi boş olamazdı. Köylülerle içine elma Fidanı dikme kararı aldık. Fidan bulmak için Gödene ye gitmek gerekiyordu. Ama vasıta falan yok nasıl gidecektik. Yaya girmeye karar verdik. Bir gün sabah erkenden Köylülerden İsmail Uysal (Turgut Eken’in ağabeyi.) ile çıktık yola. Alakır çayına vardığımızda henüz güneş yeni doğuyordu. Çay dolu idi. Çamaşırları çıkardık aldık elimize daldık çaya. Su belimizi yukarı geçiyor ve olanca hızıyla akıyordu. Ama dayanıyorduk. Bir an İsmail abiyi yıktı su. Artık gitti dedim ama az ilerdeki bir kayanın kertik bir yerini yakaladı ve o kayada çatlak olan yerleri tutarak kıt kanaat çıktı dışarıya ama onun nasıl kurtulduğunu hala düşünürüm. Tabii bu ara kuru eşyamız kalmamıştı. Karşı tarafa bir ateş yaktık ve kıyafetlerimizi biraz kuruttuk. Yine koyulduk yola.
Gödene’ye vardık ama orada Fidan bulamadık. Yöneldik Kumluca’ya biraz yaya biraz vasıta Kumluca’ya indik gece vakti. Ertesi günü Ziraatçı Orhan beye gittim. Orhan Bey Elmalıda fidan olduğunu ve oradan ucuz fidan alabileceğini söyledi. Bizde de biraz para vardı. Ama bir vasıta istedi. O zamanlar ha dediğinde vasıta bulmak zordu. Kaymakam vekili Adem Tümen beye gittim. Kaymakamlığın makam aracı olan Land Rover aracı istedim. “Olur, ama şoför yok. Şoför bul vereyim.” dedi.
Başladım bir şoför aramaya. Kolcu Mehmet isimli bir arkadaşı buldum. O zaman
öyle herkes vasıta kullanamazdı. Mehmet iyi bir şofördü ama alkol alırdı. Adem beye
gittik birlikte. Adem bey “olmaz bu sarhoşa araba vermem” dedi. Mehmet’te “Adem abi
korkma ben alkol aldığımda daha düzgün araba sürüyorum” dedi. Zorda olsa Adem beyi
ikna ettik. Orhan beyle Mehmet’i Elmalıya gönderdik. Orhan Bey bize fidanları temin etti.
Mehmet’te Fidanları Yenikışla köyüne kadar getiriverdi.
Bu olay ile Milli Eğitim Bakanlığına tapulu bir yer Okula da bahçe Kazandırdık ama o
bahçeye ben gittikten sonra bakan olmadı ve kurudu. Ona çok üzülüyorum. Yerin tapusu
ise daha sonraki yıllarda kadastro geçince Milli Eğitim adına çıktı.
Yenikışla köyü ile başlayan Kumluca serüvenim hala devam ediyor. Emekli oldum yine Kumluca da kaldım.