27 Şubat – 20 mart 2013 tarihleri arasında Kutsal topraklara yaptığım umre ziyareti ile ilgili hep yazmak istedim ama Ramazan ayına nasipmiş. Bu günden itibaren oralarda gördüklerimi duyduklarımı ve yaşadıklarımı sizlerle paylaşmaya çalışacağım.
Tabii dini konularda ahkam kesmek gibi bir niyetim yok. Onu din adamlarımız yaparlar. Çünkü ; onlar bu işin ilmini almışlar. Ben sadece Kutsal topraklarda gördüklerimi, yaşadığım manevi hazzı aktaracağım. Medineyi, mekkeyi, Uhut’u, Mescidi Nebeviyi, Cennetül Baki’yi, Kuba Mescidini, Kıblateyn mescidini, Mahmudiye camiini, Medine Tren Garını, Medine Mekke yolculuğunu, Kabe’yi, Arafat’ı sevr’i, Minayı, Nur dağını ve gezdiğim diğer kutsal yerleri anlatmaya çalışacağım.
Bizim Kafilemiz İstanbul 4. ncü uçak kafilesi idi. Bu kafilede İstanbul, Antalya, Amasya, Samsun, Sivas, Ordu ve Urfa Olmak üzere 7 grup vardı. Gruplar yaklaşık 40-43 kişiden oluşuyordu. Antalya 60 kişi idi. 42 kişilik Antalya gurubu vardı. Alanyadan gelen 18 kişilik ise Amasya ile birleşerek bir Amasya grubu oluşturdu. Her Grubun bir din görevlisi olduğu gibi. 7 grubun birde kafile bakanı vardı. Ayrıca bayanlara yol gösterici olan birde tüm kafilenin bir bayan irşad görevlisi vardı.
Bizim şansımız Kafile Başkanı ve İrşad Görevlisinin Antalyalı olması idi. Kafile Başkanımız Muratpaşa Müftülüğü Murakıplarından Bilal Artuç Hocam ile Bayan İrşad görevlimiz Konyaltı Müftülüğünden Şerife Yaka Hocanımdı. İkisindenden daha sonra bol bol bahsedeceğim. Grup din Görevlimiz ise Alanya İmamlarından Mustafa Aksoy Hocamdı. Yaşı çok genç olmasına rağmen Bu ikinci gidişi imiş kutsal topraklara. Birincisi hac içinmiş. O zaman iki gruba birden rehberlik etmiş ve Çok zorlanmış onun için bu sefer ona çok kolay gelmiş. Genç yaşına rağmen çok kahrımızı çekti.
Yolculuğumuz 27 Şubat günü sabaha karşı saat 2 de Antalya hava alanına girmekle başladı. Tabii söylemeyi unuttuk. Diyanet işlerinin organizasyonu ile gittik. İyi ki öyle gitmişiz. Organizasyondan çok memnunduk. Hava alanında Mustafa hocam karşıladı bizi arkasından Bilal Hocam ile tanıştık. İşlemler tamamlandıktan sonra saat 04.00 de istanbula uçtuk. 9. 45 dede oradan Medineye uçacaktık. 4 saatlik bir bekleyişten sonra diğer illerden gelen gruplarla birlikte kafileyi tamamlayıp Mediyeye doğru uçtuk. İlk defa Medineye gidenler normal gidiyor, ama mekkeye gidenler İstanbul Hava alanında İhrama giriyorlar. Onların işi biraz daha zor oluyor.
Öğleden sonra saat 14.de Medine Hava alanına indik. Türkiye ile oranın arasında tam bir saat fark var. Hava alanında kadınlar hemen geçti ama erkeklerden parmak izi ve fotoğraf aldılar. O bizi biraz uğraştırdı. Ama akşam olmadan otele vardık. Yerleşmede biraz sıkıntı çektik ama görevlilerimiz iyi bir özveri ile işi yoluna koydular. Bu aksaklıklar olacak ama birde yerleştirmeler Ankaradan yapılınca aksaklık haydi haydi oluyor.
Heyecanla Mescidi Nebeviyi görmek için sabırsızlanıyoruz.
Öğleden sonra saat 14.de Medine Hava alanına indik. Türkiye ile oranın arasında tam bir saat fark var. Hava alanında kadınlar hemen geçti ama erkeklerden parmak izi ve fotoğraf aldılar. O bizi biraz uğraştırdı. Ama akşam olmadan otele vardık. Yerleşmede biraz sıkıntı çektik ama görevlilerimiz iyi bir özveri ile işi yoluna koydular. Bu aksaklıklar olacak ama birde yerleştirmeler Ankara’dan yapılınca aksaklık haydi haydi oluyor.
Heyecanla Mescid-i Nebevi’yi görmek için sabırsızlanıyoruz. Otel odasının penceresinden bakınca Mescid-i Nebevi tam karşımızda duruyor. Girişi Otele 100-150 metre kuş uçumu caddeden yürüyüş 150-200 metre. Akşam namazına Mescidi Nebeviye gitmek nasip oldu. Görevlilerimiz yerleştirme ile uğraşırken biz hiçbir görüş almadan kendimizi Mescid’in bahçesinde bulduk.
Mescid’in Kıble tarafında bahçede belli direklerin arasında çekilmiş bir şerit var. O şerit Cemaatin İmam’ın bulunduğu seviyeyi geçmemesi için çekilmiş bir şerit. Bizde oradaki kalabalığın arasında bir yer bulup yerleştik. Buradan bilgili olarak gitmediğimiz için herkes bizim gibi namaz kılacak düşüncesi vardı bizde. Ama insanlar değişik şekilde namaz kılıyorlar. Tabii biz bu konuda çok şaşırdık. Akşam namazı Farzını cemaatle kıldıktan sonra Tam sünnete durduk, İmam allahüekber dedi herkes kalktı cemaatle başka bir namaz başladı. O namazın Cenaze namazı olduğunu daha sonra öğrendik. Din Görevlilerimiz bize Farzı Kıldıktan sonra sünnete geçmeden biraz beklememizi söylediler. Medine de kaldığımız 10 günde 2 vakitte Cenaze namazı kılmadık diğer vakitlerde hep kıldık. Cenazelerini Mescid-i Nebevi’ye bitişik Cennetü’l Baki Mezarlığına defnediyorlar. Bu mezarlıkta gördüklerimi ve bu mezarlıkla ilgili bilgileri ileriki yazılarımda aktarmaya çalışacağım.
İlk iki gün Oteldeki sorunlar ile geçtikten sonra Din görevlilerimiz her şeyi tam yoluna koydular ve bizlere bilgi vermeye ve yardımcı olmaya başladılar. Ben üç yataklı bir odada kalıyordum. Oda arkadaşlarımdan birisi Antalya Havaalanında buluştuğumuz Aslen Elmalı Dere köyünden olup; Kumluca Mavikent’te yaşayan Ramazan Duran, İkinci arkadaşımız ise Amasya Gümüşhacıköy ilçesinden Bekir. Kaldığımız üç haftada bilhassa Ramazan kardeşimden hiç ayrılmadım. Kumlucalı olarak üç bayan üç erkek olmak üzere 6 kişiydik. Ben Eşim ve Halasının kızı ile gittim. Ramazan yalnız gitmişti. Birde emekli Bankacı Mustafa Görkem vardı oda eşi ile gelmişti. Tabii bu ara biz yeni arkadaşlar bulmanın heyecanı içindeyken Otel sohbetlerinde bize ders veren bir hocamızla tanıştım. Bu hocamız Bayan İrşad görevlisi Şerife Hanımın eşi Eyüp Yaka hocamdı. Eyüp Hocam Akdeniz Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi imiş. Hem Antalya da yaşıyor olması, hem de araştırmacı olması nedeni ile çabuk kaynaştık. Eyüp Hocamdan çok şeyler öğrendik. Kendisinden Allah razı olsun. Hocalarımızda işleri yerine koyup bizimle ilgilenmeye başlayınca ilk gündeki çektiğimiz sıkıntılardan kurtulduk. En azından Mescid de sünnetlerin değişik uygulanmasının nedenlerini öğrendik ve rahatladık. Artık biz kendi ibadetimizi yapıyoruz. Peygamberimizi ziyaret ediyoruz. Vaktimizin çoğu mescid’de geçiyor.
Tabii en heyecanlı an Peygamber efendimizin Mezarının önünden geçerek selamlama. Çok kalabalık ve sıkışık olmasına rağmen o heyecanı ve duyulan manevi hissi satırlarla anlatmak biraz zor. Yaşamak gerekiyor. Selamlama kapısından girip mezarların önüne gelinceye kadar dua ederek geliyorsun ve tam oraya gelince heyecan ve manevi duygu doruğa ulaşıyor. Önce bilenler giderken bana hep selam götür demişlerdi. Burada onu pek anlamamıştım ama orada anladım ve üzerimde selam bırakmamaya özen gösterdim. Tüm selamları ilettim.
Artık Otelde herkes yerine yerleşmiş Hocalarımızda bizimle ilgilenmeye vakit bulmuşlardı. İkinci veya 3 üncü sabahtan itibaren Sabah Namazından çıkan herkes Mescidin Güneyindeki yani bizim otelden taraftaki şemsiyelerden birinin altında toplanıyor. Burada toplandıktan sonra Hocalarımız kuran okuyor ve sonucunda dualar yapıyorlar. Bizlerde onları dinliyor ve bazı bölümlerde iştirak etmeye çalışıyoruz.
Bazı geceler Sabah namazından saatlerce önce mesela saat 1 de otelden çıkıp mescide gidiyoruz. Çünkü Cennet bahçesinde namaz kılabilmek için. Yoksa gündüzleri burada yer bulup iki rekat namaz kılmak zor.
Sabah Okunan kuran ve dualardan sonra otele dönüp kahvaltı yapıyoruz. Kahvaltı saat 6 ile 10 arası oluyor. Öğle yemeği kendimizden akşam yine saat 18 ile 22 arası yemek oluyor. Buradaki günlerimiz ibadet sabah duaları ve bazen otelin yemekhanesinde Hocalarımız tarafından yapılan sohbetler ile geçiyor. Çoğu zaman İkindi namazına gittikmi yatsı namazınıda kılıp öyle çıkıyoruz mescidden.
KUBA MESCİDİ VE MESCİD-İ NEBEVİ
Peygamber Efendimiz Medineye girmeden önce Kuba’ya gelir, orada diğer taraftan gelecek olanları beklemeye başlar. Derken burada 14 gün kalır. Bu esnada bir mescid inşa eder ve burada namaz kıldırır. Kuba Mescid-i adını alan bu yapı daha sonraları çok değişikliğe uğramış ve günümüzde çok geniş ve modern bir mescid halini almıştır. Peygamber efendimiz Medineye yerleştikten sonra Cumartesi günleri Kubaya gidip mescid’de namaz kılmıştır.
Peygamber efendimiz Kuba’dan Medineye doğru yola çıkınca bindiği devenin başını herkes tutmaya çalışır ve bize misafir ol derler. Peygamber efendimizde “Onu rahat bırakın o emir almıştır duracağı yeri bilir” dergideceği yeri bilir der. Dediği gibi deve bir yere gelince çöker. Devenin çöktüğü yer Ebü Eyyup El–Ensari’nin evinin önüdür.
Mescid buraya yapılacaktır. Burası iki yetime aittir. Yetimler burayı bağışlamak isterler ama peygamber efendimiz kabul etmez ve burayı bedeli mukabili satın alır. Mescid inşaatı başlar ve ilk tuğlayı da peygamberimiz koyar. Kısa sürede mescid inşa edilir. Mescid 30-35 metre ebadında olup; Güney, doğu ve batıda olmak üzere üç kapısı vardır. Peygamberimiz doğu kapıdan girer. Evide oradadır. O zaman Kıble Mescid-i Aksa olduğu için kuzeyde kapı yoktur. Kıble Kabe olunca Güney kapı kapatılır ve kuzeye bir kapı açılır. Birisi peygamberimiz zamanında olmak üzere Mescid’de birkaç kez tadilat yapılmıştır. Osmanlılar döneminde yapılan tadilatta mescidin üzerine kubbeler yapılmış ve türk hattatlarca bu kubbelere Kuran-ı Kerim tamamiyle yazılmıştır. Halada aynı şekilde durmaktadır. Bu tadilatlar sırasında; vefatında evine defnedilen peygamberimizin mezarı mescid içinde kalmıştır.
Osmanlı döneminden sonra yapılan tadilatların çoğunda ise bu bölümün kuzey tarafına eklemeler ile olmuş ve son durumu şöyledir.
Mescid’in kapladığı alan : 100 dönüm
Mescid-i çevreleyen bahçe : 235 dönüm
İkinci kat : 65 dönüm.
Toplam : 400 dönüm.
Yeraltında 2 katlı olmak üzere 5000 araçlık bir otoparkı vardır. Cemaat olarak Kapalı alanda 300 bin kişi, ikinci katta 90 bin kişi ve çevresiye birlikte 750 bin kişi bu rakam 1 milyon kişiye çıkmaktadır. Yani bu kadar insan bir anda namaz kılabiliyor.
Tarih 02.03.2013 Medine de 4 ncü gün artık havaya tam alıştık. İbadetlerimizi yapıyoruz ama heyecanla çevreyi gezmeyi İslam büyüklerimizin yaşadığı ve bu uğurda savaştıkları yerleri görmeyi heyecanla bekliyoruz. Ama hocalarımız acele etmeyin daha buradayız diyorlar. İki martta hocalarımız gezinin bu gün başlayacağını söylediler. Cumartesi gündü o günün seçilmesi de bizim için daha iyiydi. Çünkü kuba mescidini de görecek ve orada namaz kılacaktık. Peygamber efendimiz cumartesi günleri Kuba mescidine gider ve orada namaz kılarmış. Kafile arkadaşlarımı heyecan sardı.
Sabah Namazı dualarımızdan sonra cennetu’l-Baki mezarlığına gittik. Burası hiç mezarlar yapılmamış boz topraktan oluşan geniş bir alan. Medine’nin bütün cenazeleri buraya defnediliyor. İslam büyükleri ve Uhut şehitleri hariç diğer mezarların yerine birkaç yıl sonra yeni cenazeler defnedilebiliyor. Orada dinlediğime göre bir kişinin kemikleri burada 6 ay ile 2,5 yıl arasında tamamiyle toprak oluyormuş. Onun içinde yeni definler yapılabiliyor. Ama bazıları bunun mümkün olmadığını söylüyor anlattığımda ben duyduğumu ve gördüğümü söylüyorum. Orada kazılan mezarları gördüm içinde hiç kemik çıkmıyor. Tabii Cennetu’l-Baki’de gördüğüm bir önemli olayda şu; Binlerce güvercin var. İnsanlar yem atıyor ve yem yiyorlar. Atılan yemler hariç bir tane kuş pisliğine rastlamadık. Arkadaşlarla özellikle aradık.
Öğle namazından sonrada dış gezilerimiz başladı. İlk durak Uhut. Uhut’un en önemli gezilebilir yeri Okçular tepesi. Peygamber efendimizin kazandığı savaşı nöbetçilerin tepeden inmesi ile kaybettiği yer. Onu anlatmak biraz uzun. Ama biz oraya varınca hava çok sıcaktı. Arkadaşlar sıcaktan yakınmaya başladık. Kafilemiz 280 kişinin üzerindeydi. Bu anda Kafile Başkanımız Bilal Artuç Hocam bir konuşma yaptı. Konuşmasında “buraya bir inanç uğruna geldiğimizi bu inancı yaymak için peygamberimiz bu sıcağın kat kat fazlasında buralarda savaşmış biz bu kadar sıcaktan neden rahatsız oluyoruz.” Dedi ondan sonra tepeye doğru tırmandık ve tepenin eteklerinde bir mola vererek hocalarımız dualar okudu. Bu duaların sonunda Sivas Grubu Din görevlisi Bekir hocam “selam sana uhut dağı” diye bir ilahi okudu. O ilahi okunurken kafilede ağlamayan kalmadı. Bu ilahi ile manevi hazzın doruğuna ulaştık.
Oradan otobüslere binerek Kıblateyn Mescidine gittik orada iki rekat namaz ve duadan sonra oradanda ayrıldık. Kıblateyn mescidi Kıble olarak Kabe’ye dönülen ilk yer. Arada Hendek’e uğrayacaktık ama ikindi namazına Kuba’ya yetişmek için direk Kuba mescidine gittik. Biz vardık ezan okunmuştu. Ama rahatça namaza yetiştik. Böylece Kuba Mescidinde bir vakit namaz kılmak nasip oldu; hemde Cumartesi günü. Dönüşte Hendek’e uğrayacaktık. Ama Suriyeli Şoförümüz yolu kaybetti ama geçte olsa hendek savaşlarının yapıldığı mekanı da gördük.
04.03.2013 pazartesi günü sabah namazından sonra toplanıp dualarımızı yaptıktan sonra yakın çevrede bulunan ve peygamberimizin zaman zaman gidip namaz kıldığı mescidleri ziyaret edecektik. İlk önce Hazreti Ali Mescidinden başladık. Hazreti Ebu Bekir, Cumua mescidlerinden sonra Osmanlıların 1900 lü yılların başlangıcında yaptığı tren istasyonu ve Hamidiye camii vardı. Oraya varınca ve hocalarımızdan ecdadımızın bu eseri yaparken düşündükleri ve yaptıklarını dinleyince nasıl bir ecdada sahip olduğumuzu anladık. Tren istasyonu insanların hacca daha rahat gelip gitmeleri için yapılmış, yanındada camii ve hamamı var. İstasyona gelirken raylara yaklaşık 30 Km. civarında keçe döşenmiş. Sebebi gürültüden Peygamber efendimiz’in ruhu rahatsız olmasın diye.
Bu duygulu ziyaretten sonra Bilali Habeşi ve Hazreti Osman mescid’lerinden sonra Otele döndük ve saat 10 olan kahvaltı saatinin sonuna zor yetiştik. O kadar saat ayakta kalmak ve yürümek benim için zor bir olay ama o havada onu düşünmedim bile.
Tarih 09.03.2013 Cumartesi Medine’den Mekke’ye yolculuk başlayacaktı. Kahvaltıdan sonra herkes odalarına çekildi ve hazırlıklar başladı. Valizleri zaten önceden bayağı toplamıştık. Ama esas hazırlık erkekler içindi artık ihram’a girecektik. Bir anda etraf beyaz kıyafetli insanlarla doldu. İhram’a girdik ama ihram yasakları başlamadı daha. Saat 14.00 civarında çıktık yola. İlk Durağımız Medine Mekke yolu üzerinde Medine çıkışında Zülhuleyfe Mescidi idi. Burası bir Mikat Mescidi olup. Peygamber efendimiz Mekke’ye giderken buraya uğrar ve burada ihrama girermiş.
Zülhuleyfe Mescidinde 2 rekat namaz kıldıktan sonra Hocalarımız eşliğinde dualarımızı yaparak Mekke’ye doğru yola çıktık. Yaklaşık 6,5 saat yolculuğumuz vardı. Artık İhram yasakları burada başlamıştı. İkindi namazını yol üzerinde bir mescid’de, Akşam namazını da yine yol üzerinde bir dinlenme tesisinin Mescidinde kıldıktan sonra. Akşam saat 8,5-9 arası Mekkeye vardık. Otelimiz Arafat yolu üzerinde Aziziye mevkiinde Sureyhi (Atlas) oteldi. Hocalarımız Odaları önceden hazırladıkları için hiç beklemeden doğru odalarımıza çıktık ve yerleştik. Burada akşam yemeği 22,30 da son buluyordu yemekhaneye inip yemeklerimizi yedikten sonra heyecanla Kabeye gitmeyi ve kabeyi görmeyi beklemeye başladık. Artık bizi getiren otobüsler gitmişti. Biz Kabeye Diyanet işlerinin kiraladığı servislerle gidecektik. Bizim olduğumuz mıntıkada 4-5 tane otel vardı. Onlar için her 15 dakikada bir otobüs kalkıyordu. Bizlerin aceleciliği olmasa hiç sıkıntı yaşanmayacak ama maalesef biz türkiyedeki gibi çok acele ediyor ve otobüslerde bilhassa kabeden dönüşte izdihama yol açıyorduk.
Gece saat 1 sıralarında Kabe’ye geldik. Kabeye Hacerül Esved’in bulunduğu doğu taraftan girdik. Tabii o andaki heyecanı ve duyguyu yazı ile anlatmak imkansız. Tavaf yapacaktık. Tavaf Hacerül evsedin olduğu köşeden başladığı için hemen oraya ulaştık ve gurup olarak ayrılmadan tavafımızı yapmaya başladık. 1 tur’da şavt 7 şavt’lada bir tavaf oluyor. Biz tavaf’ı tamamladıktan sonra Müsait Bulduğumuz bir alanda 2 rekat tavaf namazı kıldık ve say yapmak üzere Safa tepesine gittik.
Safa tepesi ile Merve tepesi arasında gidip gelmeye say deniyor. Tabii bu gidip gelme normal bir gidip gelme değil. Onun hikayesi biraz uzun. Safa tepesinden başlıyor Merve tepesinde bitiyor. Onun için 4 defa Safa’dan Merve’ye, 3 defada Merve’den Safa’ya gidiyoruz. Son Merve de Say bitince artık ihramdan çıkmak gerekiyor. İhramdan çıkmak için traş olmak gerekiyordu. Onun içinde yanımızda getirdiğimiz makaslarla bir birimizi traş ettik ve ihram yasakları bitmiş oldu. Sabah namazı yakın olduğu için biraz bekledik ve Sabah Namazını Kabe’de kıldıktan sonra Otelimize döndük. Artık zorunlu Umre ibadetimiz sona ermişti.
Orada Konuşulanlara göre Kabe’nin inşası Adem Aleyhisellam zamanında rivayet ediliyor. Ama kesin bir kaynak yok. Ama Hazreti İbrahim Aleyhisellam ve oğlu İsmail Aleyhisellam zamanında inşa edildiği kesin. Onun için burası ilk ibadet yeri olması dolayısı ile Müslümanlar için çok önemli.
Osmanlı’nında oralara çok katkısı olmuş. Bir kısmı kaldırılmış ama günümüzde sıça konuşulan Kabenin ilave inşaatı ve Osmanlı tarafından yapılan Revakların yıkılması. Revakları Eyüp Yaka Hocam ve Bilal Artuç hocamla daha iyi inceleme fırsatı buldum. Evet Kabede daha fazla insanın ibadet yapabilmesi için ek inşaat gerekli ama. Etraf Zemzem tour gibi devasa binalarla çevrildiği için Kabe’nin etrafına katlı bölümler yapılarak tavaf alanı genişletilmeye çalışılıyor. Halbuki Ecdadımız Revakları yaparken Kubbeler ve üzerinde bulunan alemlerin seviyesi Kabe’nin boyunu geçmiyor. Medine Tren garına gelen Raylara Peygamber efendimiz’in ruhunun rahatsız olmaması için 30 km. keçe döşeten ecdadımız burada da Kabe’ye saygısından ötürü böyle bir inşaat yapmış. Ama şimdi Kabe’nin etrafı Zemzem tour gibi devasa binalarla doldurulmuş O görkemli Kabe onların arasında sıkışmış kalmış.
Medine de Mescid’i Nebevi de olduğu gibi Mescid-i Haram’da (Kabe) cenaze namazları kılınıyor. Mekke’nin bütün cenaze namazları burada kılınıyor olmalı ki bazı vakitlerde cenaze sayısı 15-16 yı buluyor.
Biz kafile olarak inşaattan dolayı en sakin yer olarak Kabe’nin Türkiye tarafındaki Altınoluk’un tam karşısında 2 nci katta bir yer tespit ettik ve hergün ikindi namazından sonra orada toplanıyor ve hocalarımız tarafından dualar ve yasini şerif okunuyordu. Bazen de Kafile başkanımız Bilal Hocam sohbetler yapıyor bizleri bilgilendiriyordu.
Tarih 11.03.2013 Pazartesi Mekke’de Pazar gününü dolu dolu Kabe’de geçirdikten Hocalarımız Kahvaltının ardından hazır olmamızı dış gezilere çıkacağımızı söylediler. Saat 10 civarı otobüslerle tüm kafile çıktık yola.
İlk Durağımız Sevr Dağı etekleri idi. Sevr dağı tepesindeki mağara Peygamber efendimizin Hicret’e başlarken Müşfiklerden korunmak için gizlendiği mağara. Aslında bu mağara Medine’ye tam ters istikamette ama şaşırtıcı bir yol. Tabii biz o kadar insan O dağa çıkmaya imkanımız yoktu. Ama otobüslerle varıla bilen dağın eteğine kadar vardık. Orada hocalarımız bize anlattılar ve dualar ve ilahilerden sonra yola devam ettik.
İkinci durağımız Arafat idi. Arafat’ın kelime anlamı “bilme, anlama, tanıma ve güzel koku olarak” söyleniyor. Burası Hac İbadeti için çok önemli çünkü orada dünyanın dörtbir yöresinden değişik ırk ve dilde milyonlarca insan tek bir amaç için bir araya geliyor. Tanışıyor Allaha yalvarıyor ve Günahlarından arınmaya çalışıyor. Biz yine Arafat dağının eteklerinde toplandık ve Eyüp Yaka Hocam ve Bilal Artuç Hocam bizlere gerekli anlatımlarda bulundular. Hocalarımız dualar okudu. Tabii sonuçta yine Sivas Grubu Din Görevlisi Bekir Hocam İlahileri ile İnsanları ağlattı ve arafat’a yakışır bir manevi atmosfere soktu. Arafat tepesine çıkabilenler çıktı. Bende tabii eğri belimle de olsa oraya çıkmalıydım ve çıktımda. Tepenin etrafı yukarıda belirttiğim gibi milyonlarca insanın bir araya geldiği devasa bir ova. İnsanlar geldiğinde rahatça gölgede dursun diye o ova merhum Cumhurbaşkanımız Turgut Özal zamanında ağaçlandırılmış ve yeşil bir alana bürünmüş.
Arafat’tan sonra Otobüslere binip yola koyuluyoruz. Müzdelife ve Mina’yı otobüsten izleyerek geçiyoruz. Buraların Hac İbadetinde önemi çok büyük Müzdelife ila Mina arası binlerce çadır adeta o uzun alan bir çadır kent. Biz otobüsle bile bitiremedik. İnsanlar orayı yaya yürüyor. Orayı görünce hac İbadeti yapanların ne kadar zorluklara katlandığı daha iyi görülüyor.
Biraz daha gittikten sonra Hira Mağarasının bulunduğu Nur dağı eteklerinde durduk sivri bir tepe tepeye çıkmak çok zor onun için Hocalarımız oradan anlattılar. Hira mağarası Peygamber efendimize ilk Vahiylerin geldiği yer. Dualardan sonra oradan ayrılıp; otele döndük. Ama birkaç arkadaş o dağın tepesine çıkmaya karar verdik.
13.03.2013 Çarşamba günü toplu olarak Cin Mescidi ve Mualla Kabristanı ziyaret edildi. Ertesi günü yani Perşembe günü bir gurup oluşturduk ve Sabah namazından sonra Kabe’nin yanında bir buluşma yeri belirleyerek oradan hareket etme kararı aldık. Biz Kumluca’dan 6 kişiydik. Bunlardan 5 i katıldı. Ben ve Eşim, Mustafa Görkem ve eşi ile Oda arkadaşım Ramazan Duran vardı bize birde Korkuteli Çomaklıdan Mehmet Kaçar arkadaşımız katıldı. Bir taksi tutup dağın eteklerindeki beldeye vardık ve dik yukarı yürümeye başladık. Burada insanlar kendileri merdiven yapmışlar ve bu merdivenlere ekleme ve tamirat karşılığı gelenlerden yardım talebinde bulunuyorlar. 1 saatte Mağaraya ulaştık. İzdihamdan Mağaraya ulaşma imkanım olmadı ama hemen bir üst kademeden çok rahat gördüm. Mağara bir kişinin sığacağı bir yer. Ama insanlarımız orada ibadet yapmak istiyor. Öyle olunca da gelen insanların mağarayı görme şansı azalıyor. Halbuki orası ibadet değil ziyaret yeri. Biz bu doğrultuda dualarımızı yaptık ve ayrıldık oradan.
Çevre çok bakımsız, daha sonra insanların buralara tapar tipte hareketler yapması dolayısıyla devlet buraya pek bakmıyormuş. İnsanlarda bulduğunu bulduğu yere atıyor onun içinde çok bakımsız. Yine yaklaşık bir saatlik bir yürüyüşten sonra beldeye inip oradan yeni bir taksi tutarak kahvaltı saatinin bitimi olan saat 10.30 dan önce otele döndük.
Tarih 19.03.2013 Salı o gün Kabe’ye sabah namazından başlamak üzere tam gün geldik. Çünkü 20.03.2013 Çarşamba günü saat 10.00 da otelden ayrılacaktık. Saat 16.00 da Cidde hava alanından uçağımız kalkacaktı. Sadece sabah namazından sonra kahvaltı için gelip yine döndük.
Kabe’ye bir yabancı bakan veya devlet adamı geldiği zaman arkasında bir çok Suudi polis oluyor. Bu tip misafirler tavaf yaparken veya namaz kılarken hep koruma ordusunun ortasında oluyorlar.
Salı günü öğle namazını yine Altınoluk’un karşı tarafında kıldık. Orası bilindiği gibi Kabe’nin Türkiye tarafı. Namazdan sonra arkadaşlarla sohbetlerken biraz ileride namaz kılanları gördük. Arkadaşın birisi şu namaz kılan Ali Babacan’a ne kadar benziyor dedi, Bende insanlar çift yaratılmıştır, Ali Babacan olsa Suudi korumalar olur dedim. Az sonra bu kişiler 4 kişi ayağa kalktı. Bizde gayri ihtiyari o tarafa yöneldik. Onlarda bize doğru yöneldiler ve karşılaştık. Ben Sayın Bakanım yanlış görmüyoruz değimli dedim. Oda “Allah kabul etsin” dedi. Hal hatır sormadan sonra ayrıldı. Zemzem içmeye gitmiş. Yanımıza sonradan gelen Mustafa Görkem arkadaş onun hemşerisi ve tüm ailesini iyi tanıyor. Duyunca hemen yanına gitti. Bir gün önce geldiğini o gün döneceğini ve Kabe’yi ziyaret ederek dönmek istediğini söylemiş. Zemzem’ini içerek geri döndü ve biz tekrar oraya geldiğimizde ayrılmıştı.
Peygamber efendimizin ruhu rahatsız olmasın diye raylara keçe döşeten, Kabe’nin etrafına yapılan Revakların alemlerinin dahi Kabe’nin boyunu geçmemesine özen göstererek, mütevazılığını gösteren bir ecdadın Başbakan Yardımcısına da bu hareket yakışırdı diye düşündük arkadaşlarla.
O günü dolu dolu Kabe’de geçirdikten sonra yatsı namazını da kılıp Otele döndük. Yemekten sonra biraz hazırlık yaptık. Son anda su kaplarının kağıt ambalajlı ve yuvarlak olacağı söylendi. Neyse ki bizim hazırladığımız dört köşe bidonlarda kabul edildi. Sabah Namazına da Son Kez Kabe’ye giderek Kahvaltıdan sonra Valizleri odalardan indirdik ve tam saat 10.00 da Cidde havaalanına gitmek üzere hareket ettik.
Saat 13 e doğru Cidde Havaalanına vardık. Önce Su bidonlarını Paketlettirdik. Orada bulunan bir firma yapıyordu. Onu yaptıktan sonra Valizlerimizi teslim ettik. Artık içeriye girinceye kadar rahattık. Bazı ihtiyaçlarımızı karşıladıktan sonra içeri girme zamanı gelmişti. Bir kuyrukta Pasaportlarımıza çıkış damgası vuruldu. Biraz daha ilerledikten sonra Bir kontrol daha ve yukarı kata çıktık. Epey yürüdükten sonra esas kontrol noktasına geldik. Buradan sonra artık uçağın bekleme bölümüne girecektik.
Yine kuyruğa girdik, kadınlar bir taraftan erkekler bir taraftan giriyordu. Metal eşyalar ve kemerler çıkarılıyordu. İçeriden bir kadın polislerle kavga etmeye başladı. O sırada kızan polisler bizlere ayakkabılarımızı da çıkarttılar. Ben yine Eyüp Hocamla birlikte idim. İçeri girince Eyüp Hocamın eşi Şerife Hoca hanımın elinden bir çocuk oyuncağını alıp çöpe atmışlar. Eyüp Hocam onu almak için gitti ama istemeden döndü. Zaten adamlar öfkeli birazda biz kızdırmayalım dedi. Bana da “Turgut Abi bu kadının yaptığı çok yanlış. Burası Türkiye değil, Suudi polis gözaltına alır ve Kral’a hakaret etti der. Ondan sonra kurtulmak için Kral’ın affetmesi lazım, beklide yıllarca içeride yatar.” Dedi.
Bende düşündüm ki bizlere oralara gitmeden bu konularında eğitimi verilmeli. Akşam Saatleri İstanbul’a geldik orada bir hüzün Türkiyenin değişik yerlerinden tanıştığımız ve 3 hafta beraber olduğumuz arkadaşlarımızdan ayrılıyorduk. Ama esas hüzün gece yarısı indiğimiz Antalya Havaalanında Antalyalı arkadaşlardan ayrılırken oldu. 20 gün diye yola çıktığımız ve 22 gün süren yolculuğumuz helalleşip son buldu. Bazı arkadaşlarımızla hala görüşüyoruz.